SALDIRGANLIK SORUNUNUN GÜNCEL YAŞAM İÇİNDE İNCELENMESİ
Saldırgan bir davranışın kendini kolayca, şiddetle ve hızla dışa vurması, insana özgü tüm nitelikleri oluşturur. Saldırganlık, bir şefe özgü eylem olan erkekliğin ve kahramanlığın belirtisi de kabul edilir. Bu eylem düşmana karşı yönetilir ve başarı sağlanırsa dostlar ve tanıdıklar ses çıkartmazlar. Doğrusunu söylemek gerekirse, bütün bunlar insanın saldırganlığını anlamaya hiç mi hiç yetmez .
İnsanların tek başına bir aşk, ilgi ya da iğrenme uyandırdıkları gerçeği her zaman kesin olarak söylenemez. Biz zaten bir dış nesnenin uyarılması ve etkin beklentisi içerisinde bunları bir tür hazır buluruz ve bunlar ortaya çıkar çıkmaz, duygularımızı onlara yansıtırız. Bununla birlikte, yavaş yavaş bir eğilim ya da güçlü bir karşıt duygu duyumsamaktan ileri gelen ilginin bir başka bir biçimini de bilmiyor değiliz. Bu ilgiler aracılığı ile ve zamanla duygular coşar, en yüksek uyarı derecesine varır. Cinsel olarak yansımış bir nesnenin kuşatması ve onunla birlikte tek doyurucu bir edinime varılması gereksinimini az çok bastırılmaz bir şekilde duyumsarız.
Tepki kavramı, parça parça olan davranışımızı bir düzene koymak için kavrayışımızı kolaylaştıran bir model oluşturmaya yarar. Gerçekte, saf halde bulunan özel bir tepi, kavramsal bir soyutlamadır ve saldırganlık tepisi kadar cinsel tepi de güncel yaşam içinde bağımsız bir etken olarak araya girmez.
Saldırganlığın, cinsel gereksinimlere dalga taşıyıcısı hizmeti görmesi için bu iki nitelik sürekli olarak birleşmiş bulunur. Beslenmeyi şiddetle isteyen ve aynı anda çırpınan çocuk, karnı doyarken zevk aldığı kadar, saldırgan heyecanlarıyla dışa vurduğu düzensiz hareketlerden sonra iç organlarında da bir rahatlama duyar. Tepilerin iç içe hareket ettiklerini gösteren bu güzel bir örnektir.
Cinsellik ve saldırganlık kavramları psikanalitik kurama uygun bir biçimde kullanıldığı zaman, tarihsel ve karmaşık bir anlam taşır ve gelişmenin çeşitli evrelerini her zaman içine alır. Şöyle ki; tepiler bireyin tüm yaşamı boyunca sürer. Cinsellik, zevk kaynağı olan tüm deneyimleri içine alır ve bebeklik çağından olgunluğuna değin, insanın cinsel evriminin köşe taşını oluşturur. Ayrıca bu tepisel enerjinin bir kısmı, doğrudan doğruya cinsel doyuma denk düşmeyen amaçlar için harcanır. Bu tür savla, karşılıklı anlayışın zor olduğu bir alana giriyoruz, çünkü burada davranışın düzenleyici yapısı iki düzeyde kendini gösteriyor. Birisi bireysel gereksinimler, ötekisi toplumsal buyrukları. ( bireysel gereksinimler günceldir, oysa ikinci durumda, kurumlaşmış ve uzun erimli idealler söz konusudur.).Ulusal kurtuluş savaşına yol açan böyle umutsuz bir durumda kurumlar bireyi tüm umutlarından ve ereklerinden vazgeçmeye, bireyi bağlı olduğu toplum ideallerinin buyruklarına adamaya zorlar.Daha önceki İki Dünya Savaşı ve günümüzde yerel savaşlar böyle bir şeyi benimsemenin ne denli tehlikeli olduğunu gösteriyor. Yalnız insan türüne özgü ölüm tepisi diye bir şey olmasaydı savaş anında ölüm olayı da açıklanamazdı. Fransız politikacı ve tarihçi A.De Tocqueville, bundan yüz elli yıl önce yazdığı Amerikada Demokrasi adlı ünlü yapıtında soylu onurunun feodal toplum içerisinde doğduğunu söylüyor ve peşinden açıklıyor. Amerikada kimi tapınakların hala kalmasına izin verilen bir dindir bu, ama artık kimse buna inanmıyor ve daha sonra şu yorumu yapıyor: Tüm toplumsal tabakaların kaynaştığı ve tüm toplumun bir tek kitle oluşturduğu Amerikan halkı gibi bir demokratik ulus içinde (….) onur yasası var, ama çoğu zaman yorumlayan yor.artık durum böyle değil, onurun yaratıcısı iktidar, daha güçlü olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü bireyin bilincine biçim vermeye yarayan toplumsal süreçler, ölüm tepisine ve onur gibi erdemlerin altındaki gizli-yıkıcı eğilimlere karşı çıkan eleştirisel yapılara herkesin gözünde anlaşılır olması için şimdiye değin bir açıklama kazandırmayı başaramadı.
Artık insan savaşların törenle yapıldığı meydanlarda elde silahıyla düşmüyor. İnsanların yol açtığı zincirleme bir doğal yıkım içinde ölüyor. Bu ölümün geleneksel savaş yollarıyla hiçbir ortak yanı yoktur. Bununla birlikte, her zaman eyleme hazır olan birey kaynağını tepkilerimizden alan bizim saldırgan davranışlara olan eğilimimizin yeniden ortaya çıkabileceği Vietnam Savaşı gösteriyor.
Tarih boyunca seve seve ve kahramanca bir büyüklük niteliği verdiğimiz şu uygar olmayan karışık duygu örneği, dünya varolduğundan bu yana durmadan yineleniyor. Saldırganlığın amacı, ilgili toplumu korumak ve haklarının değerini artırmaktır. Onların gözünde toprak kutsal bir yer niteliğine bürünür, her yola baş vurularak korunur ve paraya sahiplik artık bir güvence sağlamaz. Saldırgan rekabet yüzünden her şeye en usta ve en iyiler karar verir. Ötekilere gelince, onların yazgıları konusundaki kararları, çok hiyerarşik bir sistem verir ve bu sistem içinde en zayıflar en önemsiz yere indirgenirler.
Bir kısım canlı varlıklar, kendi türlerinden düşmanlarına karşı savunma hizmeti gören çok tehlikeli silahlarla donanmıştır.(yırtıcı hayvanların dişleri, boynuzlar vb.) ama bu silahları türdeşlerine karşı sınırsız biçimde kullanılması , bu türün önemli ölçüde azalmasına yol açabilir. Saldırganlığın insanın kendi Ben ine yönelik olabileceğini Freud ortaya çıkarttığı güne değin, bu tür boyun eğme pek dikkat çekmedi. Örneğin Stalingrad savaşını anımsayalım. Kuşatılmış askerler arasında disiplinsizlik yayılmadığı gibi tersine bunlar en korkunç ölümlere katlandılar.Geleceği önceden görebileceğimiz ölçüde diyebiliriz ki, yıkıcı saldırganlık ne bugün ne yarın bir yana atılacak olasıdır. Tüm çıkar ve inanç grupları ya da tüm bir ulus, bastırılmayan saldırgan tepilere maruz kalan diğer grupların beklenmeyen saldırısına maruz kalarak kurban olabilir. Böyle bir tehdit ne mantıksal kanıt yerine söylenen boş sözler ne mucize ilaçlar bir işe yarar. Böyle bir durumda, kararlı bir savunma geçerlidir.
Grupların yaşamında olduğu gibi, bireylerin yaşamında da çatışmalara çok seyrek olarak tek yanlı karar verdiğinden, geriye incelemesi gereken bir nokta kalır. Bireyler yada gruplar olarak bireyden bireye yada gruptan gruba öç almak amacıyla kendi açımızdan saldırgan tasarıların beslendiğini öğrendiğimiz zaman, hemen heyecana kapılırız, burası tartışma götürmez. Tüm insan toplumlarında her zaman akışkan durumda saldırganlığa hazır bir yatkınlık vardır; bir fırsat doğar doğmaz saldırganlık seçilen düşmana doğru yönelir. Bu nedenle kimse suçsuz değildir. Bireyin Beni kendini bir iç savunmaya hazırlarken,bir dış saldırıya karşıda etkin olarak karşı çıkması gerektiğinden , durum eğretidir.
Ana-Babayla çocuk arasında yerleşmiş saldırgan bir iletişim şebekesinin etkilerini,gizil dönemin başlangıcına değin, diğer bir deyişle çocuğun okula başladığı ve bunun ortadaki yankılarını göz önüne alacağımız ana değin kısmen bilmekle birlikte daha sonra araya giren saldırgan bir sarsıntının etkileri üzerine daha az bilgiye sahibiz. Zorunlu askeri eğitimlerin ve bu eğitimden geçenlerin kişilikleri üzerinde etkileri pek ölçecek durumda değiliz.
Amerikalı bir paraşütçü İkinci Dünya Savaşı sırasındaki askeri eğitimini anlatıyor burada. New Yorker, gazetesinde bu yazı ile ilgili olarak şu açıklamada bulunuyor. Yazar acı çekmeye ve başkalarına acı çektirme sistemini ve herhangi bir ideolojiyle bağlantısı olmadan nasıl başkalarını öldürme makinesine dönüştürdüğünü anlatıyor. Son savaş sırasında Normandiya ya paraşütle iniyor; anlattıklarıyla korkunç bir tablo çiziyor ve saçma sapan bir örgütlenmeyi anlatıyor; herhangi bir genç adamın böyle bir davranışa alıştırabileceğini bu anlatı bize gösteriyor. Görevini yerine getirdiği ve işini bitirdiği zaman, her şey sona eriyor: Geriye ruhsal ya da duygusal hiçbir iz kalmıyor.
Bununla birlikte, şimdilik sorunu çok ivedilikle çözme olasıdır,çünkü düşmanın acımadan ortadan kaldırmak için eğitilen askerin daha önceki ve sonraki psişik durumunu derinliğine tanımak, istenilen bilgileri bize verebilir. Gerçi bu açıklamaları biz bir rastlantıya bağlı kalarak elde edebiliriz. Gerçekte birçok durumda ne eğitilen askerler, ne üstleri, öldürme engelini aşmayı öğrendikten sonra olup bitenler üzerine azcık düşünme arzusu duyuyorlar. Askerin varoluş nedenine hizmet eden,anlattıklarımızdan uzak bir durum içinde olmaları ve düşmanı ortadan kaldırmak için ulusun kendilerine verdiği kesin buyruğun karakteridir. Bu en acımasız savaş yöntemlerini açıklamakta başka şeyleri açıklayan ne varsa sadece zararlı sayılmaktadır. Üstelik içinde bulunduğumuz durumda uyarılmış suçluluk duygularının zayıflığını görme olasılığı ve savaşa gönüllü olarak katılma insanın korkunç şekilde katılaştığının kanıtıdır.